AVRUPALILARDAN MARDİN


Hem Avrupa ve hem de Osmanlı tarihi bakımından yeni bir dönem açan 1789 Fransız İhtilali Osmanlı İmparatorluğu’na karşı sürekli olarak oluşturulan parçalama projelerinin hız ve yönünü de değiştirmiştir. İhtilâl Avrupa’daki bütün güçler dengesini alt üst ettiği ve Avrupa’da İhtilale karşı önlemler de alınmaya çalışılmasına rağmen Fransızlar durdurulamadığı gibi İhtilâlin doğurduğu bu savaşlar Afrika ve Asya’daki Osmanlı topraklarına da kaydı. Nitekim Napolyon, 1798 yılında, İngiliz güçlerini Hindistan'da yok etmek gayesinin ilk aşaması olan Mısır'ın işgal için “Doğu Plânını” yürürlüğe koydu. Mısır'ın Fransızlar tarafından işgaliyle modern zamanların “Doğu Meselesi (Eastern Question)” başlamış ve unutulmaya yüz tutmuş olan Doğu Akdeniz havzası tekrar dünya gündemine gelmiş ve İngiltere başta olmak üzere büyük güçler tarafından yakın takip altına alınan bir bölge olmaya başlamıştır. Fakat Napolyon'un Mısır macerası pek parlak geçmeyecekti Napolyon'un Mısır'ı işgal etmesi, Osmanlı Devleti ile Avrupalı ülkelerinden büyük tepki aldı ve Osmanlılar, Fransızları Mısır'dan çıkarmak için İngiltere, Rusya ve Napoli gibi devletlerle askerî ve siyasî işbirliğine gitti. Mısır'da bulunan Fransızları yok etmek amacıyla kurulan Türk-İngiliz askerî işbirliği neticesinde, Türk topraklarında ve karasularında İngiliz, Rus ve Napoli asker ve donanmasının bulunmasına izin Fransa’ya karşı Osmanlı Devleti ile Avrupalı güçlerle yapılan bu siyasi ve askeri işbirliği neticesinde Avrupalılar doğrudan ve daha kolaylıkla Türkiye topraklarında bulunacaklar ve istedikleri bilgileri toplama imkânına kavuşacaklardı. İşte bu işbirliği sonrasında, ilişkilerin durumuna göre değişmekle birlikte, başta İngilizler ve diğer Avrupalı ülkelerin askerî, diplomatik, teknik ve dini heyetleri, İstanbul başta olmak üzere bütün Doğu Akdeniz havzası ile İmparatorluğun Asya ve Afrika topraklarını görme ve gezme fırsatı bulduklarından bizlere bu bölgelerin coğrafî, tarihî, iktisadî, idarî, ticarî yapısı ve sosyal ve kültürel hayatı hakkında oldukça geniş bilgiler sunmaktadır. Nitekim XVIII. yüzyılda gelişerek başlayan ve siyasi ve askeri hareketlere yeni bir döneme giren Avrupalıların Osmanlıları keşfi hareketi XIX. yüzyılın ilk yarısında daha da belirgin bir hal alacaktır. Değişik amaçlarla Osmanlı topraklarına gelen Avrupalıların sayılarındaki artış beraberinde bu yabancılar tarafından yazılan hatırat veya seyahatname türünde çok sayıda eserin de ortaya çıkmasını da getirmiştir. Bu konuda İngilizler başı çekmektedir. Zira XVIII. yüzyıl sonlarında siyasi, askeri ve ticari alanda Türkiye ve İngiltere arasındaki yakınlaşmalar, XIX. yüzyıl başlarında daha da gelişerek zirveye çıkacaktır. Bundan böyle İngiltere, Türkiye üzerinde siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel bakımdan da tesirli olan dost ve müttefik bir ülke olarak algılanmaya başlamıştır. Bundan dolayı İngilizler her bakımdan Osmanlı ülkesi hakkında daha sarih bilgiler vermeye başladılar.
Görüldüğü üzere Osmanlı İmparatorluğu XVIII. yüzyıl sonlarında değişen güçler dengesinden ötürü daha da önemli bir konumuna gelmeye başladı. Bu durumun dışında dünyadaki değişen şartlar ve yeni oluşan uluslararası dengeler bakımından da bütün Osmanlı toprakları gibi Mardin ve çevresi de jeopolitik ve kültürel bakımdan önem kazanmaya başlamıştı. Mısır Meselesinden sonra Mısır’da yükselmeye başlayan Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve onun Filistin, Suriye ve Anadolu üzerindeki faaliyetleri Avrupalıların gözlerini tekrar doğuya çevirmelerine neden olmuştu. Mardin ve çevresi Osmanlı’nın Irak ve Arap Yarımadası’na açılan bir pencere vazifesi üstlenmekteydi. Bu bakımdan şehir askeri, siyasi, lojistik ve stratejik bir üs ve geçiş noktası olarak da ön plana çıkmaya başladı. Şehrin bu özelliği ele aldığımız Avrupalı kaynaklarda belirtmektedirler. Mardin başta olmak üzere Osmanlı topraklarında uzun bir süre kaldıklarından, bulundukları mahallin iktisadi, sosyal ve kültürel hayatı hakkında bilgiler vermektedir. Bunların vermiş olduğu bilgiler içerisinde, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye ve Anadolu üzerindeki faaliyetleri ve Osmanlı Devleti’nin bunlara karşı aldığı tedbirler de belirtilmektedir.
Ele aldığımız eserler genelde Mardin’in tarihi, kültürel ve dini abidelerinin yanında bölgede bulunan farklı dini ve etnik cemaatler hakkında bilgiler vermektedir. Mardin’in ticari hayatı, tarımsal ve hayvansal ürünleri hakkında da bilgiler mevcuttur. Mardin ve çevresinde bulunan Süryani (Yakubi), Keldani (Nesturi), Yezidi, Şemsi, Ermeni ve Yahudi cemaatleri hakkında teferruat içeren bilgiler de yer yer ayrıntılarıyla belirtilip cemaatler arası ilişkiler ve Osmanlı Devleti’nin bunlara yaklaşımlarını da anlatmaktadırlar. Ele aldığımız dönemde bu seyyahların bir kısmının Protestan misyoner olduklarını ve dini cemaatlerle bağlantı kurduklarını ve bunları kendi ülkelerinin yanında alma yarışı içerisinde olduklarını da gözlemledik. Nitekim şehrin bu karışık etnik yapısı Misyonerler için, İmparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi değerlendirilmesi gereken bir özellikti. Öte yandan Mardin, günümüzde Türkiye'nin Arap dünyasıyla kapısı olduğu gibi Osmanlı döneminde de aynı görevi yapmaktaydı. İyi bir gözlemci olan Kinneir, Türkiye ile doğrudan bağlantısı dolayısıyla Mardin’in İran ve Arap dünyası üçgenindeki en önemli şehir olduğuna dair bilgiler vermektedir. Ele aldığımız dönemde Mardin’i ziyaret ederek bölge hakkında bilgiler veren İngilizler ve diğer Avrupalılara baktığımızda, bunların arasında misyonerlerin dışında askeri hizmetlerde bulunan görevlilerin de bulunduğunu görmekteyiz.
XIX. yüzyılın ilk yarısında Mardin hakkında bilgi veren Avrupalı seyyahların eserlerinin Mardin ile ilgili kısımları yaklaşık 15-20 sayfa civarında olup bu azımsanmayacak kadar geniştir. Zira XIX. yüzyıldan önceki dönemlerde Avrupalı seyyahların Osmanlı şehirleri hakkında verdikleri bilgilere nazaran bu yüzyılda verilen bilgiler, çok teferruatlıdır ve şehrin idari, iktisadi, ticari, sosyal ve kültürel yapısının ortaya çıkarılması bakımından önemlidir. Görüldüğü üzere Mısır Meselesi’yle bütün Osmanlı topraklarında olduğu gibi Mardin hakkında bilgi veren İngiliz ve diğer Avrupalı kaynaklarının sayısında büyük bir artış olmuştur. Ele aldığımız dönemde Mardin’e uğrayarak seyahatname yazan kişiler bu dönemde çoğunluğu Hıristiyan misyonerlerdir. Bundan dolayıdır ki şehir hakkında yazılan bilgiler çoğunlukla bölgedeki değişik dini gruplar hakkındadır. Bunun dışında seyyahlar arasında klasik dönem arkeolojisi ve coğrafya ile ilgilenen araştırmacılar da bulunmaktadır. Araştırmacılar özellikle de Mardin başta olmak üzere çevresindeki şehirlerde Süryaniler, Ermeniler, Yezidiler, Keldaniler ve Şemsiler gibi birçok gayrimüslim unsur hakkında bilgi vermektedirler. Bunun yanında Müslümanlar ve bazı kasabalarda varsa Museviler hakkında da bilgiler verilmektedir. Özellikle Süryaniler; Şemsiler ve Yezidiler hakkında çok geniş bilgiler bulunup bunların dini yapıları ve mabetleri detaylı bir şekilde verilmektedir. Öte yandan bölgeye has olarak bulunan Keldaniler ve Şemsiler hakkında da bilgiler kısa bir şekilde verilmektedir. Buna karşın, bu kaynaklar, Müslüman, Musevi ve Ermeni Cemaati hakkında nerelerde ne kadar nüfusun olduğu ve bunların dini mabetlerinin sayısı dışında pek fazla teferruat içeren bilgiler vermemektedirler.
Bu seyahatnamelerin bazısında Mardin ve çevresindeki tarihi ve kültürel kalıntılar hakkında kısa, bazılarında ise ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Özellikle Mardin kalesi hemen hemen her eserde zikredilmektedir. Mardin kalesinin savunma bakımından önemi belirtilmektedir. Buna ilaveten şehirde bulunan dini mabetler özellikle de Süryani manastırları ve kiliseleri hakkında bilgiler ayrıntılar içermektedir. Şehrin ve çevresindeki en önemli iki kaza, Kızıltepe (Koçhisar) ve Nusaybin (Nisibis) hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bütün seyahatnamelerde gördüğümüz kadarıyla özellikle Hıristiyan toplulukların dini yapısı, dini durumu ve işleyişi hakkında yoğunlaşırken, bölgedeki halkın iktisadi, ticari sosyal ve kültürel faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgiler yok denecek kadar az veya satır aralarında nadiren bulunmaktadır. Yine de biz bu bildirimizde, Mardin ve çevresinde halkın iktisadi, ticari, sosyal ve kültürel durumlarını elde edebildiğimiz bilgiler doğrultusunda aydınlatmaya çalışacağız.
Ele aldığımız dönemde Mardin ve çevresindeki halkın büyük bir çoğunluğu köylerde yaşamakta ve tarım ve hayvancılıkla geçinmekteydi. Köylerde halk başta tahıl ve baklagiller yetiştirmekteydi. Hayvancılıkta ise koyun, keçi, sığır ve kümes hayvanları önemli yer tutmaktaydı. İngiliz seyyah Kinneir Siirt’ten Mardin’e geçtiği vakit Siirt ile Bayram Köy arasındaki arazilerde bol miktarda tahıl ve keten yetiştirilmesine karşın buraların herhangi bir ağaçtan yoksun olduğunu kaydetmektedir. Bayram Köy’den itibaren Mazı Dağı silsilesine doğru gidildiğinde bağlar, yaban eriğine benzer çalılıklar olduğunu zikretmektedir. Mardin’e ana kapıdan girdiklerinde tepelerin bağlarla, aşağıya doğru vadinin meyve ağaçlarıyla, bahçelerin ise kayısı, şeftali, dut ve ceviz ağaçlarıyla kaplı olduğunu bildirmektedir. Öte yandan diğer İngiliz seyyah Buckingham ise Mardin yakınlarına doğru yaklaştığında tarım arazisinin büyük çoğunluğunda buğday ekili olduğunu ve yakında biçilmeye hazır olduklarını, toprağın geri kalan kısmında karpuz ekimi yapıldığını belirtmektedir. Yol boyunca ilerlediğinde bazı tarım arazisinden geçtiğinde büyümüş ve başak vermiş olan ayçiçeği ekildiğini de belirtmektedir. Mardin civarında yetişen meyveler arasında narı da görmekteyiz. Yine Buckingham Mardin’den Diyarbakır’a giderken yol üzerindeki Zennaar Vadisi civarında Elma ve Kiraz gibi meyvelerin yetiştiğini de bildirmektedir. Diğer yandan Southgate de Sincar’dan Mardin’e hareket ettiğinde yol üzerinde yetişen ürünlerden pek fazla bahsetmemekle birlikte Nusaybin yakınlarındaki tepelerin yamaçlarında de yaygın olarak bağlar bulunduğunu kaydetmektedir. Öte yandan Mardin’in Kuzey Batı kapısından Diyarbakır için yola çıktıklarında ise tepeden aşağıya doğru indiklerinde yamaçlarda incir, armut, elma, ceviz ve diğer meyve ağaçlarıyla kaplı olduğunu belirtmektedir. Diğer yandan Ainsworth 1839 Ocak ayının ortalarında Kızıltepe’den Mardin’e giderken yol üzerindeki köylerin bazısında zeytinlik olduğunu bildirmektedir. Zira Ainsworth bu yerlerin çay ve göl gibi sulak mahaller olduğunu zikretmektedir. Yine bu dönemde Mardin ve çevresinde ne gibi ticari faaliyetler yapıldığına yönelik az da olsa elimizdeki eserler bizlere bazı bilgiler vermektedir. Mardin ticaret bakımından Diyarbakır ile Musul arasındaki önemli bir güzergâhtı. Diğer yandan Halep ve Urfa üzerinden Kuzeye ve Doğuya doğru giden ticaret yolu üzerinde bir şehirdi. Ancak Mısır Meselesi sebebiyle 19. yüzyılın ilk yarısında çıkan çatışmalardan büyük ölçüde olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu yüzden bölgede asayişin Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır ordusunun bu bölgeye gelmesi nedeniyle büyük ölçüde gevşediği görülmektedir. Hatta bundan yararlanan bazı mahalli bedevi ve Kürt aşiretleri şehir ve kasabalar ile ticaret yollarındaki tesislere saldırarak yer yer zarar vermişlerdir. Kullandığımız seyahatnameler, Marmara, Ege, Akdeniz bölgeleri ile adalar hakkında bilgi verirken oraların tarımı, hayvancılığı, üretim tarzları, zanaatı ve ticareti üzerinde ayrıntılarıyla durmalarına karşın Mardin ve çevresinden daha çok bölgede bulunan Hıristiyan toplulukların dini mabetleri, onların tarihleri ve arkeolojik kalıntılar üzerinde durmaktadırlar.
Az da olsa bu kaynaklarda Mardin’in ticari ve iktisadi hayatında yer tutan bazı önemli unsurlar hakkında az da olsa bilgilere yüzeysel olarak rastlamaktayız. Buckingham, Mardin kervansarayları içinde sadece en iyi durumda olduğu söylenen küçük bir kervansaray gördüğünü not etmektedir. Mardin şehrinin çok sayıda pazara sahip olduğunu, bunların kemer çatılı ve çok dar olduğunu, halkın gerekli ihtiyaçlarını ancak sağlayacak durumda olduğu ifade edilmektedir. Buckingham’a göre bütün bu eksikliklere şehir sakinlerinin fakirliği ve ticari faaliyetlerin yokluğu da eklenince bu şehrin iyi bir durumda değildir. Bunun yanında şehirde kötü durumda olan ve su sıkıntısı çeken üç tane hamam olduğu ve diğer Türk şehirlerine nazaran Mardin’in kahvehaneleri ve diğer eğlence mekânların çok az sayıda olduğu zikredilmektedir. Ticari metanın naklinde genelde deve, at, katır ve eşeklerin kullanıldığı görülmektedir. Transit ticari metalar nakledildiğinde bunların, gümrük işlemlerinin yapılması için depolara teslim edilmekteydi. Mardin’de bu transit ticaretten alınan %2,5 gümrük vergisi, devletin memurları tarafından Sur köyünde tahsil edilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder